Nasılsın Meraklı insan?
Şubat ayı bitiyor. 2020 yılının Şubat ayı da oldukça zorlu başlamıştı. Avustralya yangınları, Kobe’nin ölümü ardından Covid salgının ilk vakaları derken tüm yıl hafızalarımızda ve bizlerde oldukça kötü anılar bıraktı. Bu yılın Şubat ayı da benzer bir hislerle başladı. Kayıplarımız ve etkileri ise daha da uzun süre bizlerle olacak. Duygusal olarak yıprandık ve bu durum oldukça doğal. Kendimize iyi bakmak ve destek kaynaklarını artırmak için neler yapabiliriz diye merak ederken duygusal olgunluk konusunda bir şeyler yazmak istedim. Bakalım nasıl bulacaksın.
Bültende neler var?
Meraklı soru
✍️ Duygusal Olgunluk Testi
🎙 Konuşmanın Tam Zamanı - Önder Abay
👀 Merak Listem
Ne izledim?
Ne okuyorum?
Podcast önerileri
Meraklı düşünceler
Merakla kalın,
Çağrı
meraklı soru
“Hangi varsayımları sorgusuz, sualsiz uyguluyorum?”
Tıklayıp yanıtını tweet atarak paylaşmak ister misin?
Duygusal Olgunluk Testi
Duygusal dayanıklılık ve yılmazlık (resillience) kavramları oldukça popüler. Duyguları konuşmak kendimizi anlamak için olmazsa olmaz. Tabii ki duyguları sadece konuşmak ve onları tanımlamak yeterli olmuyor. Duygu durumumuzu kontrol etmek ve bir dengeye sahip olmak asıl önemli olan. Bu nedenle birlikte duygusal olgunluk seviyemize bakalım istedim.
Duygusal olarak olgun olmadığımızı söylemek oldukça zor. Genel olarak farkındalık seviyemiz oldukça düşük. Kendimizi kıyaslarken acımasız olanlarımız bile köz değerlendirme yaparken objektif olamıyor. Dışarıdan 60 gözükebilir ama içeride 5.5 yaşında olabiliriz. Özellikle ani durumlarda, kriz anlarınca dürtülerimize yenilip verdiğimiz tepkileri kontrol edemeyebiliriz. Duygusal olgunluk tam da bunu ifade eden kavram. Dürtülerimize yenilmeden İletişim kurarken güvenli ve sağlıklı yöntemleri her zaman kullanabiliyor muyuz? Yoksa sürekli alınan, kızan, küsen ve bir anda çocuksu davranan mı oluyoruz?
Çok basit bir soru bizim duygusal olarak kaç yaşında olduğumuzu gözler önüne serebilir.
“Yakın olduğumuz biri bizi hayal kırıklığına uğrattığında, bizi belirsiz ve kararsız bıraktığında, karakteristik olarak verdiğimiz tepki şeklimiz nedir?”
Duygusal olarak olgunlaşmamış davranışı gösteren 3 tepkiye birlikte bakalım. Eğilimlerimize okurken kendinizi ne kadar bu davranışı yaptığınıza göre 1-10 arasında puanlayabiliriz. (10 en çok yaptığım, 1 hiç yapmadığım.)
1- Somurtabiliriz. Surat asabiliriz.
Sorunun ne olduğunu ve neden üzüldüğümüzü anlatmak yerine somurtabiliriz. Üzüntümüzü küserek gösterebiliriz. İçeride çok kırılgan olduğumuz için gururumuza yapılan bir saldırı gibi düşünebiliriz. Bu durum bizi yıkıp geçebilir. Karşımızdaki zihnimizi okur gibi bir an önce anlasın ve hemen çözsün isteriz. Yani bir ebeveyn gelsin ve zihnimize girsin biz bile ne olduğunu anlamadan o bize ne olduğunu hemen anlasın ve çözsün isteyen bir çocuk gibi olabiliriz.
2- Öfkelenebiliriz.
Bizi hayal kırıklığına uğratan insana karşı aşırı öfkelenebiliriz. Bu benim. Uzun zamandır üzerine çalışsam da ani tepkilerimi kontrol etmekte zorlanıyorum. Çocukluğumda öğrendiğim bu davranış kalıbını düzeltmek oldukça zor ve tam oldu derken yeniden bu reflekse dönüşmüş yanlış davranışa dönebiliyorum. Öfke güçlü görünmeyi sağlıyor. Oldukça yıkıcı ve yıpratıcı ama güçlü illüzyonu yaşatıyor. Bildiğiniz gibi gerçekten güçlü olan kimsenin böyle büyük bir öfkeye ihtiyacı olmaz. İçimizdeki çocuk kırılmış, üzülmüş ve kırılganlığını kabullenememiş ve bunları öfke ile kamufle etme çabasında, Böyle görünmemek için bağırıp çağıran birisine dönüşebiliriz. Acıyla başa çıkma halimiz yaşadığımız hayal kırıklığından daha üzücü bir hal alıyor. Farkına varmak bile bunu hemen düzeltmeyi sağlamıyor. Diğer davranışlarda olduğu gibi zaman ve sürekli pratik gerekiyor.
3- Soğuk davranırız. Duvar örürüz.
Bizim önemsediğimiz birisinin bizi üzdüğünü düşünmek ve bu gücü o kişiye verdiğimizi fark etmek oldukça korkutucu olabilir. Büyük bir duvar çizip arkasına saklanmak iyi gelebilir, ne dersiniz? Sevdiğimiz, değer verdiğimiz insanlara karşı savunmasız olduğumuzu fark etmek ürkütücü gelebilir. Bu nedenle bir fark yaratmadığını, bir şey olmadığını ve bizi asla incitemeyeceklerine inanabilir ve yaralanmadığımızı, umursamadığımızı söyleyebiliriz. Hiç bir şey hissetmemek harika bir çözüm olabilir. Kimse zarar veremez, üzemez, kızdıramaz. Öyle değil mi? Kim ki onlar?
Bu davranışlar bizim kendimizi savunma mekanizmalarımızı gösteriyor. Siz de hangisi ağır basıyor?
Duygusal Olgunluğu Geliştirmenin 3 Yolu
Şimdi gelin duygusal olgunluk testini yaptıysak kendimizi nasıl geliştirebiliriz. Una bakalım. Aşağıda duygusal olgunluğun 3 göstergesini görebilirsiniz.
1- Açıklamak
Bizi neyin üzdüğünü açıklayabilecek kelimeleri, cümleleri bulabilmek ve bunları ifade edebilmek bu kavramı açıklayabilir. Bu sayede aslında acınası ve aciz olmadığımızı göstermek ve biraz da şansın yardımı ile anlaşılmış hissetmemizi sağlayabiliriz. Bu sayede karşımızdakinin aslında düşmanımız olmadığını her türlü zorlu, stresli durumda fark edebiliriz. Karşılıklı bağlarımızı güçlendirebiliriz. Açıklama kapasitemizi güçlendirmek için yazı pratiği yapmak iyi gelebilir. Zorlandığımız durumlarda ne yaşıyoruz, ne hissediyoruz, hangi karşılanmayan ihtiyaçlarımız var? Bunları yazmam açıklama yapmamıza büyük katkı sunacaktır. Sabah sayfaları yazmak da öyle.
2- Sakin Kalmak
Sakin kalma kapasitesi güçlü kişiler kendisinden emin olmanın her zaman kendilerime ait bir seçenek olduğuna inanır. Bu sayede her zaman bağırmaya gerek olmadığını, herkesin şüphe edebileceğini, her şeyin en kötüsünü düşünmesine gerek olmadığını ve tüm gücüyle karşılık vermesine yani saldırmasına gerek olmadığını fark eder. Olgun kişiler, başkalarının onlardan şüphe ettiğini ve her zaman dalga gekmeye, alay etmeye çalışmadıklarını düşünecek kadar kendilerinin farkındadırlar. Eleştirilmeyi ve çevresinin kendisiyle farklı fikirlerde olmasını doğal karşılarlar.
3- Kırılgan Olmak
Kırılganlık (vulnerability) podcastimde sıklıkla işlediğim bir konu. Kırılganlık birilerinin bizi yara almaya açık halde olma durumu, gönüllü savunmasızlık olarakifade edebiliriz. İnsanların bize zarar verebilecek kadar yakın olmasının normal olduğunu düşünmek ve kırılgan yanlarımızı o kişilere açmak. Çünkü kırılganlık güçlü bağlar kurmak için en etkili yöntemi sağlıyor. Yakınlığı artırıyor. Kırılganlığın gücünü kullanan kişiler kendi zayıflıkları ile barışıktırlar. Duygularından utanmazlar ve onlara aşağılayanların bile ihtiyaçlarının farkında olurlar. Ağlamanın kötü olmadığını ve bazen zorlanmanın normal olduğunu düşünürler.
Özetleyecek olursak 3 yol bizi şu 3 kavrama götürüyor: İletişim, Güven ve Kırılganlık.
“Şu an sahip olduğumuz cehaletimiz hakkında utanılacak hiçbir şey yok.” Alain De Botton
Bunları büyürken çevremizdeki yetişkinlerden görmemiş olabiliriz. Ya da onlardan gördüklerimizi kullanıyor olabilir ve bunlar bizi ilk üç maddeye götürebilir. Bu da durumu zorlaştıran bir süreç sunuyor. Ancak endişe etmeye gerek yok. Her zaman bunları öğrenebiliriz.
🤝 İçerik Üretmeme Destek Olmak istersen?
İçeriklerimi seviyorsan ve bu alanda daha fazla üretmem için destek olmak istersen, Patreon hesabımdan bana bir kahve ısmarlayabilirsin. --> Patreon Çağrı Küpeli
🎙Konuşmanın Tam Zamanı - Önder Abay
“Liyakat meselesini çok daha derinlemesine tartışmamız lazım. Bunu gerçekten sıkıştırıyor olmamız lazım. Daha önceki depremlerde daha hızlı hareket edebilen kurumlar şu an bunu yapamadı? Liyakatlı ekipler nerede? Neden bu kişiler tasviye edildi? Neden bunların önlerine engel konuldu?”
Önder Abay ile konuşarak depremi ve genel olarak afet anında bizi yalnız bırakan çürümüş sistemi unutturmamak için neler yapabiliriz dedik ve bir seriye başladık. Konuşmamın Tam Zamanı serisinde Önder ile genel bir giriş yaptık. Konuşmak için yeni konuklar ile bu seriyi uzun sürede devam edeceğim. Yorumlarınızı bekliyoruz!
Dinlemek için: Spotify, Apple, Google, websitesi
Merak Listem
“Depreme hazır olabilirdik.” Ancak çıkarılan imar affları, toplanan deprem vergileri deprem hariç her yere harcandı. Felaket geliyor diyen kimseyi dinlemedik. Fayn ve Teyit yalın ve net bir şekilde depremin önlenebilir olduğunu aktarıyor.
Duyduğunuz en berbat tavsiyeler nelerdi? Clark Kegley kendisi duyduğu en kötü 5 tavsiyeyi hazırlamış. Bunlara katılmamak içten değil. Gerçekten kişisel gelişim kitapları her geçen gün artarken söylenmeyen ne kaldı ki? Her şey klişe oldu ama hala benzer şeyleri duyuyoruz ve alıcısı da çok oluyor.
Endişe üzerine Stoacıların neler düşündüklerini ve hangi çözümlerini önerdiklerine bakmak isterseniz kısa bir özeti Einzelgänger kanalında sizleri bekliyor. 4 madde ile anlattıklarından ne kadarını biliyorsunuz acaba?
“Gündemdeki ağırlığını her vesileyle artıran “liyakat” arayışının ortak paydası “eğitim”. Ezber bozanı ise “demokrasi”.” diyor Serdar Kuzuloğlu Gazete Oksijen’deki köşesinde. Liyakatı daha fazla konuşarak yeniden her işin ehline verildiği bir toplumu yaratmamız gerekiyor.
“UCLA’de sürdüren Prof. Ertuğrul Taciroğlu: ‘Yüksek şiddetli depremlerin arası açıldıkça, hiçbir hükümet tam sorumluluk almıyor. Bu nedenle sivil toplum bir sertifika sistemi oluşturmalı’ “ diyor. Gazete Oksijen’de Ali Tufan Koç, deprem sonrası için deprem mühendisliği çalışmaları yapan Prof Ertuğrul Tacioğlu ile röportaj yapıyor. Yeni ve kalıcı çözümler için düşünceleri önemli.
Kahve ve mutluluk arasında bir ilişki var mıdır? Benim gibi kahve tutkunuysanız kesin vardır. The Atlantic’te yazn Arthur Brooks ilk kahve içtiği andan sonra kahveye olan aşkını harika bir dille anlatıyor. Happiness is a warm coffee
Endişe ve kaygının bizi yaptığımız şeylerden alı koyması yerine onu nasıl yararımıza kullanabiliriz? Soru biraz ilginç değil mi? Eğer merak ediyorsanız, Forbes’taki yazıyaz bakın derim: “Anksiyetenin sizin için çalışmasını nasıl sağlarsınız?”
ChatGPT ile beraber yapay zekanın hayatımızdaki etkisi daha da büyüyor. Peki gelecek 20 yılda bizi neler bekliyor? Twitter’da Yiğit Konur bu konuda yapılan bir yayını özetliyor:


📺 Ne izledim?
Community dizisine başladım. Çok sevenlerinin olduğunu biliyorum. Benim için biraz gündemden kaçmak için genelde komedi içeriklerine sığınıyorum. Community bu ihtiyacıma harika bir yanıt oldu. İlerledikçe karakterleri ve esprilerini de sevince izlemesi iyi hissettiriyor. Senin meraklı insan böyle anlarda izlediğin ne?
📕 Ne okuyorum?
Daniel Pink’in ilk kitabı “Drive” kitabını okudum. Özellikle motivasyon üzerine yapılan çalışmaları inceleyerek ödül ve ceza sisteminin ötesinde bir motivasyon sisteminin mümkün olduğunu anlatıyor. Buna da “Drive” yani sürüş adını veriyor.
Altını çizdiğim ilk yer:
“Akıl mantık ötesi, hesap makinesi beyinli insan figürü gerçek değildi. İşe yarayan masaldı sadece. ” s.37
Geçen hafta okuduğum “Depresyon Ne İşe Yarar?” kitabına 5 puan verdim. Depresyona dair giriş düzeyinde bilgi edinmek isteyen kişilerdenseniz bu kitaba 9 puan verebilirsiniz. Bilginiz olunca düzel bir tekrar ve bazı eksikleri fark etmeyi sağlıyor.
🎧 Podcast önerileri
Yeni Medya 451 podcast’inde Can Öz ve Ümit Alan Felaketler ve Yeni Medya bölümünde deprem sürecinde geleneksek medyayı ve sosyal medyayı ele alarak nasıl farkları olduğuna dikkat çekiyorlar.
Barış Özcan podcast’i 111 Hz’de Youtube üzerinden yaptıkları Deprem Dayanışma yayında konuklarıyla olan bölümleri kısa kısa paylaşıyor. Ali Koç ile eğitim üzerine olan bölüm de harikaydı. Özellikle her kriz anında okulların ve eğitimin ilk feda edilmesi bizim ülkece en çok karşısında durmamız gereken konulardan birisi. Okul Toplumun Merkezidir.
Stylus Future Thinking podcast’inde Personalised MedTech bölümü ile kişiselleştirilmiş medikal tekonolojilerden bahsediyorlar. Gelecekte sağlık konusunda bizi neler bekliyor üzerine güzel bir bölüm.
Haftanın düşünceleri
“Sahip oldukları şeylerin çok azını verenler vardır.
Verdiklerini, tanınmak, bilinmek için verir böyleleri.
Ve onların bu gizli niyeti, değersiz kılar verdiklerini.” Halil Cibran
Bu kişileri yakın zamanda ekranda yarışırken gördük.
—

5 Saniyen daha var mı?
5 saniyenizi daha ayırıp, bülteni Sosyal medya hesaplarınızdan paylaşabilir misin?
Bülteni Twitter'da paylaşmak için tıkla!
Arkadaşına göndermek için link:
Bülteni okuduğun ve daha fazla kişiye ulaşmama destek olduğun için teşekkür ederim. Merakla kalın!
Çağrı