Verebileceğin Neyin Var? Siddhartha ve Tüccar’ın Sohbeti
Düşünebilir misin? Bekleyebilir misin? Peki oruç tutabilir misin?
Merhaba meraklı insan,
Nasılsın? Havalar soğu
meraklı soru
“İki basit kural:
1. Pratik yaptığınız şeyde daha iyi olursunuz.
2. Her şey pratiktir.
Etrafınıza baktığınızda insanların her gün neyi "pratik ettiğine" şaşırabilirsiniz. Her anı bir tekrar olarak düşünürseniz, çoğu insan gün boyunca ne için pratik yapıyor?” James Clear
Gün içerisinde kendini gözlemlemeye ne dersin? Her gün hangi düşünceleri pratik ediyorsun? Pratik ettikçe hangi davranışları, hangi eylemleri yüceltiyorsun? Bunlar istediğin şeyler mi yoksa aslında sana kötü gelen şeyler mi?
Verebileceğin Neyin Var? Siddhartha ve Tüccar’ın Sohbeti
Bir dilenci gibi gözüken Siddhartha, bir şehre geldiğinde, şehrin ünlü tüccarı ile karşılaşır. Tüccar “Neyin var?” diye sorar. Tüccar devam eder ve “Öğrendiğin şeyi verebilir misin?” der. Siddhartha aşağıdaki şekilde yanıtlar ve Siddhartha sonunda istediği her şeyi elde eder. Tüccar ile sohbeti şöyledir:
TÜCCAR: "'...Eğer sahip olduğun hiçbir şey yoksa, nasıl verebilirsin?"
SIDDHARTHA: "Herkes sahip olduğu şeyi verir. Asker güç verir, tüccar mal, öğretmen talimat, çiftçi pirinç, balıkçı balık."
TÜCCAR: "Peki, sen ne verebilirsin? Verebileceğin ne öğrendin?"
SIDDHARTHA: "Düşünebilirim, bekleyebilirim, oruç tutabilirim."
TÜCCAR: "Hepsi bu mu?"
SIDDHARTHA: "Sanırım hepsi bu."
TÜCCAR: "Ve ne işe yarıyorlar? Örneğin oruç tutmak, bunun ne faydası var?"
SIDDHARTHA: "Çok değerli, efendim. Bir adamın yiyecek bir şeyi yoksa, oruç tutmak yapabileceği en akıllıca şeydir. Örneğin, Siddhartha oruç tutmayı öğrenmeseydi, bugün ya sizinle ya da başka bir yerde bir iş aramak zorunda kalacaktı, çünkü açlık onu sürüklerdi. Ama olduğu gibi, Siddhartha sakin bir şekilde bekleyebilir. Sabırsız değil, ihtiyaç içinde değil, uzun süre açlığı savuşturabilir ve buna gülebilir."
Bu hikayeden Tim Ferris şöyle bir çıkarım yaparak aktarıyor:
Siddhartha'nın cevaplarını sık sık ve şu terimlerle düşünüyorum:
"Düşünebilirim" → Karar verme konusunda iyi kurallara sahip olmak ve kendinize ve başkalarına sorabileceğiniz iyi sorulara sahip olmak.
"Bekleyebilirim" → Uzun vadeli plan yapabilmek, uzun vadeli oyun oynayabilmek ve kaynaklarınızı yanlış tahsis etmemek.
"Oruç tutabilirim" → Zorluklara ve felaketlere dayanabilmek. Kendinizi alışılmadık derecede dirençli ve yüksek bir ağrı toleransına sahip olacak şekilde eğitmek.
Sanırım geçen haftaki yazımı ve paylaşımı düşündüğümde bu üç konudan “düşünebilirim” den hemen hızla bir yere atlıyorum ve bekleyemiyorum. Oruç tutamıyorum. Hızla hareket etmek isteyen halimi yavaşlatmaya ve düşüncelerimi harekete geçirmeden bir yerde park etmeye, demlendirmeye ihtiyacım var. Bunu yapabildiğimi düşünüyordum, ancak her zaman değilmiş. Bu ara daha kolay tetikleniyorum.
Sen bu hikayeden neler çıkarıyorsun?
Bilmeyenler için meraklı bilgi; Siddhartha, tam adıyla Siddhartha Gautama yani Buda’nın kendisidir. Buda lakabı ölümünden yıllar sonra kendisine verilmiş. Kendisi kullanmamış. Buda Sankritçe’de uyanmış kişi anlamına geliyor.
Merak Listem
Nokia 6600 ya da N70 modellerini hatırlıyor musun? İlk telefon modelin neydi? Geçen gün önüme bir video düştü ve bu telefonların çıktığı zamanki fiyatlarını da belirtiyordu. Oldukça şaşırdım. 2002 yılında 6600 çıkış fiyatı 600 dolarmış, 2005 yılında N70 ve E70 modelleri ise 500 dolar. Şu an Iphone ve Samsung, Xiaomi fiyatlarıyla neredeyse aynı… O dönem için dolar kurunun 1.30 - 1.35 aralığında olduğu için fiyatlar daha uygunmuş bu telefonlar daha ucuzmuş ve zamanlar artmış gibi gelse de aslında enflasyona oranla Iphone fiyatları hala Nokia fiyatlarına yakın. Bu beni şaşırttı. Sen ne düşünüyorsun?
Rollo May “Kendi özünü bulabilmiş insanlar için kaygı; yaratıcılık ve cesareti teşvik eder…” diyor. Mazid Azadi’nin Twitter paylaşımında Rollo May kaygı nedir sorusunu yanıtlarken böyle diyor. Böyle bakmak oldukça şaşırttı. Kaygıya yeni bir anlam kattı.
Okuduklarımızı anlamakta zorlandığımızı ve ülkece bu konuda kötü performans verdiğimizi biliyoruz. Benzer bir şey dinleme konusunda da geçerli. Hatta daha kötü bile olabiliriz. Ekşi Sözlük’te adıma açılan sayfaya aşağıdaki yorum gelmiş. (evet arada girip bakıyorum) Yorum yaptığı, buna vakit ayırdığı için gtempati ‘ye teşekkür ederim. Ancak anlattığımı ıskalamış ve sadece bir yerde maddi ve manevi kazanç (ayda 2 - 3 bölüme sponsor geliyordu. Voxify medyaya harika işler yapıyor <3 teşekkür ederim.) demiştim, genel sorun YALNIZ bırakılmaktı. Yorum yapmadan, dinleyenlerin iletişime geçmeden, paylaşmadan geçip gitmeleri ve yaptığım etkinliklere gelmemeleri idi. Bunu konuşmak bazı kişiler için zor farkındayım. Çünkü yalnız olduğum mesajını anlattıklarımdan anladığı zaman kişi kendisine ayna tutabileceğinden korkuyor olabilir. Ya da ilk cümleme dönebiliriz, dinlediklerimizi de anlayamıyoruz… Yine de entry entry’dir ve çok değerlidir. Bir gün belki konuşur kahve içeriz daha rahat anlatırım.
Bu hafta Serdar Ortaç’ın “Ölmek istiyorum, yarın.” cümlesi oldukça paylaşıldı. Türkiye’de rezil olmak özellikle magazin dünyasında pek mümkün değil. Ancak üreten pek şarkılarını sevmediğini söylesem de çaldığında neredeyse ezbere bildiğim, kardeşimin çocukken bayıla bayıla “Karabiberim” söylediği, herkesin pek çok şarkısını bildiği bir şarkıcı, söz yazarını böyle görmek üzücü. Yaptığı açıklamalarda oldukça samimi bir yandan da bir destek, bir görülme ve üzerine atılanlardan kurtulmak isteyen bir insanın çığlığı var. Sosyal medyada herkesin herkesi yerden yere vurmasıyla böyle şeyleri daha çok izleyeceğiz.
Pınar Sabancı YouTube kanalında Prof. Dr. Ahmet Arslan ile “Din ve Bilim” üzerine konuşuyor. Programda Ahmet bey şöyle diyor: “Alain der ki: ‘Ahlak seninle ilgili olandır, komşunla ilgili olan değil.’ Komşun şöyle, komşun çıplak, komşun dekolte, komşun bilmem ne, ulan sen kendine bak! Ahlak komşunla ilgili olan şey değil hukuk komşunla ilgili. Ahlak seninle ilgili, senin kendin vicdanın için, ruhunla ilgili olan ahlaktır.” Katılmamak elde değil. Sürekli dedikodu kültüründe başkalarını kötülemeyi ahlaki sayanları gösterip, utandırıp bu tutumu değiştirmemiz lazım. (videonun 42. dakikasında geçiyor)
Donut şeklinde bir gezegenin olması fiziksel olarak mümkünmüş. Twitter’da görünce şaka herhalde dedim ama Discovery.com 2019 yılında bunun mümkün olduğunu yazmış. Tabii ki yer çekiminin farklı olacağını, özellikle belli bölgelerde 2 kat fark yaratacağını, kuvvetli rüzgarların ve farklı iklimlerin, zorluklarını olacağını da belirtiyor. Ancak matematiksel ve fizik anlamında bunun mümkün olduğunu belirtiyorlar. Peki ya düz dünya? O işte yok arkadaşlar.
100 gün kimseyi görmeden yaşamak nasıl olurdu? AkademikLink kanalında Behçet Hoca, sosyal medya hesaplarından 100 gün boyunca kendisini eve kapatan ve kimseyle temas kurmadan geçiren Oğuz Başyiğit’i konuk ediyor. Oğuz’un eve kapatması ve sosyal pilini yönetme konusunda zorlandığını belirtiyor. Behçet Hoca, bu eve kapanma halinin Asya toplumlarında olmasının nedenini de anlatıyor.
Milyarderlerin kıyamet sığınağı yarışı yaptığını biliyor muydun? Ben de bunu Oksijen’deki köşesinde yazan Mert Çağrı Bakırcı sayesinde öğrendim. Milyarderler özellikle satın aldıkları adalarda ya da büyük çiftliklerin altında bir sığınak hazırladıkalrı ve bu sığınakların tüm elektrik, su, yemek, spor ve hatta jet ski kullanabilecekleri alanlara sahip olması hala aklımın alabildiği şeyler değil. Ancak böyle bir hazırlık yapmaları bilmediğimiz büyük bir şeyler mi oluyor sorusunu da akla getiriyor.
🎙İlişkide Başarılı Olmanı Sağlayacak 6 İlke
En çok arzulanan insani duygu başkalarıyla anlamalı bağlar kurabilmek. Ancak bağ kurmak isterken bazen o bağları tamamen kaybedebiliyoruz. 2 yıllık en uzun ilişkisi biten birisi olarak ilişkilere yeniden bakmak istedim. Beceremediğim, iyi olduğum ya da eksik olduğum neler var diye araştırırken bulduğum 6 ilke ve mahşerin 4 atlısı bu bölümde. Bazılarını iyi yapsam da bazılarında çok kötüydüm. Bakalım sen hangilerinde iyisin?
Eğer hepsinde iyiyim ama kimse yok, yalnızım diyorsan, yakın arkadaşını karşına al, beraber yeniden dinleyin. Arkadaşına 6 madde konusunda yargılamayacağına söz ver ve tıpkı şu “Dinliyoruz ve Yargılamıyoruz” trendi gibi ondan gerçekleri duy. Kahven hazırsa, buraya tıkla ve Poddy’de bölümü dinlemeye başlayalım.
📺“Depresyon dayımdır ve mutsuzum dur.
Bu son dönemde kendime söylediğimde güldüğüm eğlendiğim bir tabir. (yazıyı ve yazım hatasını neden komik bulduğumu öğrenmek isteyenler tıklayabilir)
Depresyondayım, derin bir yalnızlık yaşıyorum. Anlaşılma krizi, anlam krizi, varoluşsal sorunlar vs diyip genelleyebilirim ancak bundan daha temel bir krizim var: kimseyle konuşamıyorum. Elbette çok fazla kişiyi tanıyorum, arkadaşım var. Eğleniyorum da ancak zorlandığım, kırıglanlığımı açabildiğim konuşmalara bir süredir sahip değilim. Kendi kendine bu alanı tutmak da yetmiyor. Tek başınalık hissi burada beni ele geçiriyor. merak listesini bırakmaya, hesaplarımı kapatmaya neden olan şey bu. Biraz bu istenmeyen yalnızlığı konuşmak istiyorum.
🎭 Ne İzledim?
Foucault'un Parrhesia - Gerçeği Söylemek kitabından yola çıkarak yazılan oyunu, Salih Tuna hem yönetiyor hem de oyunculardan birisi. Sahneyi Çağıl Kaya, Gülnara Goloniva, Can Güvenç, Melike Kutluer ve Deniz Ekinci ile paylaşıyorlar. Cihangir Atölye Sahne’de izledim. Oyun oldukça dinamik. Işıklar, sesler ve oyuncuların bedenlerinin sınırlarını zorladıkları bir performans. Oyuncuların hakikatleri duyarken kullandıkları savunma mekanizmaları oldukça tanıdık geliyor.
📕 Ne Okudum?
Bu hafta Michiko Aoyama’nın Aradığın Şey Kütüphanede Saklı kitabını hızla bitirdim. Sanırım 3 saatte elimden bırakamadan okudum, durdum. Kitap Tokyo’da bir halk eğitim merkezinin kütüphanesinde çalışan bir kütüphanecinin ilham dolu ve insanların ruhlarını okuyan özel yeteneğinin etrafında geçiyor. Mahallede yaşayan 5 kişinin hayatlarında yaşadıkları kriz anlarında yollarının yanlışklıkla kütüphaneye düşmesini ve kütüphanecinin istemedikleri bir kitap vermesi ve her kitaba eklediği “kitap ekleri” sayesindeki dönüşümlerini okuyoruz. Çok sevdim. Çok iyi geldi. Çevirmeni İrem Akçay harika bir iş çıkarmış. Emeğine sağlık.
İkinci kitap ise Mona Awad’ın kitabı Tavşan. Kapakta Margaret Atwood’un övgüsüne ve kapağın rengine kapılarak aldım. Henüz ortalarındayım. Fantastik bir kitap mı, yoksa sıradan bir kitap mı arasında gidip geliyorum. Çevirisi konusunda Sinem Akyol’a bazı sorularım var. Kitap karışık. Cümleleri anlamak bazen zorlaşıyor. Yorumlarında da benzer şeylerden yakınanlar var. İthaki olduğu için kötü bir iş olacağın düşünmüyorum ama yine de sorguluyorum. Okuyan varsa aranızda yorumlarını bekliyorum.
🎧Ne Dinliyorum?
The Diary of a CEO podcast’inde davranışsal araştırmacı Vanessa Van Edwards’ı dinledim. Sanırım ambivert’mişim. İnsanların %80’inin içe dönük ya da dışa dönük değil arada olduğunu söylüyor. Ve ambivert insanların doğru insanların etrafındayken enerjilerinin yükseldiğini ve kendilerini rahat hissettiğini belirtiyor. Bu ben!
Meraklı düşünceler
“Özgürlük, size dayatılan seçenekler arasında seçim yapmak değil, o seçenekleri tamamen reddetmektir. Gerçek özgürlük, başkalarının çizdiği sınırları tanımamaktan doğar.” Yüce Zerey
Özgün olabilmek, başkalarının çizdiği sınırları kaldırmak için bugün neler yapabilirsin?
Merakla,
Çağrı